Her 14 Nisan'da faşizmin kurbanı İspanyol cumhuriyetçilerinin gömülü olduğu mezarlıklar ve toplu mezarlar kırmızı, sarı ve mor çiçeklerle kaplanır. Bunlar II. Cumhuriyet'in (1931-39) renkleridir, ama ne yazık ki o renk çiçeklerle mezar başlarına gidenler gittikçe azalıyor ve yaşlanıyorlar. Dedem, ne zaman farkında olmadan bir İç Savaş öyküsü anlatmaya başlayıp "Köyün terzisi yıllarca saklanmak zorunda kaldı, çünkü o bir cumhuriyetçiydi..." diyerek ağzını açsa, cumhuriyetçi saflarda savaşan ağabeyini yitirmiş olan ninem "Böyle hikâyeler anlatma" diye susturur. Aslında, her İspanyol ailesinin savaşa dair anlatılacak bir öyküsü vardır, ancak Francisco Franco'nun diktatörlüğü sırasında dayatılan suskunluk ve sonraki yıllar bu öykülerin gün ışığına çıkmasını engellemiştir. İşte bu yüzden, 31 Ekim'de İspanyol Parlamentosu "Tarihsel Bellek Yasasını çıkarınca, oylamayı izleyen diktatörlük dönemini sağ sağlim atlamış 100 antifaşist savaşçı alkışlamaya ve ağlamaya başladılar. "İşte savaş şimdi gerçekten bitti" diye bağırdı içlerinden biri. Yasa, 1936-39 İspanyol İç Savaşı döneminde yasal Cumhuriyetçi Hükü-met'i savunan ve 1939-1975 diktatörlük yılları boyunca demokrasi ve özgürlükler için mücadele eden İspanyollar için mütevazı bir ödül sayılabilir belki. Şimdi, bu yasa sayesinde, tabi-i Senato'dan da geçip yürürlüğe girdiğinde, İç Savaş ve Franco dönemindeki mahkeme kararları, infazlar, ideolojik ve siyasi nedenlere uygulanan şiddet reddedilirken, Franco dönemi kurbanlarının yasal hakları genişletiliyor. Tüm devlet kurumlarından Franco döneminin bütün sembolleri temizleniyor, o dönemde öldürülenlerin ailelerine verilen tazminat ve emeklilik hakları genişletiliyor, general Franco ve yandaşlarının gömülü olduğu Madrid'deki Valle de los Caidos (Şehitler Vadisi) anıtı yalnızca disel bir mekâna dönüştürülürken, orada Franco'yu veya iç savaşı öven hiçbir gösteriye izin verilmeyeceği karara bağlanıyor. Yasa, Franco döneminde öldürülenlerin cesetlerinin bulunduğu yerlerin ve kimliklerin belirlenmesinin kamu kurumlarınca kolaylaştırılması gibi maddeleri de içeriyor. NEDEN UNUTUYORUZ?
1975'de Franco'nun ölümünden sonra, İspanyol siyasileri La Transicion (Geçiş) dedikleri ve 1982'de sona eren bir süreç başlattılar. Bu dönemde her siyasi parti başlıca siyasi iddialarından geri adım attı; söz gelimi Komünist Parti (PCE) monarşiyi kabul etti. Bir açıdan bakınca, ülkenin askeri darbe tehditleri ve faşist grupların terörist saldırıları arasında gidip geldiği, ETA'nın ve aşırı sol grupların eylemleri yüzünden bir belirsizliğin hâkim olduğu o ortamda siyasi partilerin uzlaşmacı tavrı takdire şayandır. Ancak, diktatörlüğün baskısı altında onca eziyet çekmiş ve sonunda demokrasinin yolunu da açmış olanlar, bir unutul-muşluk sisiyle sarmalandıklarından bu dönemin kurbanları haline geldiler. Geçmişin yaralarını kanatmama ve İspanya'nın bölünmüşlüğünü derinleştirmeme savları bu tavrın mazereti kılındı. Oysa, anıtlarda, sokak isimlerinde ve tarihsel belgelerde "Franco rejimi" varlığını sürdürmeye devam ederken, unutulan/unutturulan insanlar diktatörlüğe karşı verdikleri savaşı her gün tekrar tekrar kaybediyorlardı. Güney Amerika diktatörlükleri sonrasında gündeme gelen Ulusal Uzlaşma yasalarını desteklemiş ve hatta kimi diktatörleri yargılamış olan İspanya, şu son yasaya kadar kendi tarihine karşı aynı yaklaşımı gösterememişti. TARİHSEL BELLEK YASASI
Tarihsel Bellek Yasası yıllardır solun ve Franco'ya karşı savaşmış olanların talep ettiği bir şeydi. Yasa metni; "Bu yasa İspanya halkı arasında hala açık olan yaraları sarmayı ve İç Savaş'ın sonuçlarıyla Diktatörlüğün baskısından doğrudan ya da aileleri üzerinden mağdur olmuş vatandaşları memnun etmeyi amaçlamaktadır" diyor. Bir amaç da demokrasi kavgasını yürütmüş olanları "onurlandırmak". Bu anlamda, gerillaların (Maquis) ve demokrat savaşçıların çabaları resmen tanınırken, Uluslararası Tugaylar'da çarpışanlara da İspanyol vatandaşlığı hakkı veriliyor. Homoseksüellere zulmedildiği kabul ediliyor. Cumhuriyetçi saflarda savaşan ve Diktatörlük baskısından mağdur olan ailelerin tazminatları artırılıyor. 68-77 arasında Franco faşizmine karşı mücadelede yaşamını yitirenlere önemli tazminatlar getiriliyor. Yasanın önemli yönlerinden biri de Franco mahkemelerinde ideolojik nedenlerle verilen mahkûmiyet kararlarını yasadışı sayması. Cumhuriyetçiler, sendika üyeleri ve gerillalar suçlu ve hain olarak yargılanmış ve halen de tarihsel arşivlerde böyle tanımlanmaktaydılar. Birleşik Sol Parti (IU) ve bazı başka gruplar bu kararların tamamen yok edilmesini istedilerse de, iktidardaki İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) idari prosedürü daha da kar-maşıklaştıracağı gerekçesiyle buna karşı çıktı. Parlamentoda PSOE, IU, Karalan milliyetçileri ve Bask Milliyetçi Partisi ile birkaç küçük grubun desteğiyle kabul edilen yasa şimdi Senato'nun gündeminde. İçsel nedenlerle yasaya tavır alan solcu-milliyetçi Cumhuriyetçi Ka-talan Solu (ERC) ile sağcı Halk Partisi (PP) ret oyu verdiler. PP'nin yasa karşısındaki tavrı aslında anlaşılabilir. Çünkü, İspanyol sağının bütün fraksiyonlarını içinde barındıran bu partini kökleri diktatörlük boyunca ülkeyi tek parti olarak yöneten Ulusal Hareket'e dayanıyor. Öyle ki, PP liderlerinden biri, Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden Jaime Mayor Oreja, Franco rejimini "olağanüstü sükunet durumu" olarak bile tanımlayabiliyor. BİR FAŞİSTLE YÜRÜYÜŞE ÇIKMAK!
İspanyol İç Savaşı sürecinde falanjistlerin kontrolündeki bölgelerde ya da savaş sonrası dönemde çok karşılaşılan durumlardan biri şudur: Akşam olur. Adınız diyelim ki Jose'dir. Cumhuriyetçi ya da ilerici düşünceleriyle bilinen birisinizdir. Kapınız çalınır. Falanjist partinin ilki ya da daha fazla üyesi karşınızda durmaktadır. "Haydi Jose" derler, "Bizimle gel. Bir yürüyüşe çıkalım". Herkes o yürüyüşün en anlama geldiğini bilir. Dayakla başlayan yürüyüşlerin sonu ölüme çıkar hep. Kurban herhangi bir yere gömülür. Aileye hiçbir şey söylenmez. Tarihsel Belleğin Geri Kazanılması Derneği (ARHM) halen İspanya'daki kitlesel mezarlarda gömülü 50-60 bin faşist dönem kurbanı olduğunu tahmin ediyor. İç Savaş sırasında çarpışmalarda yarım milyon kadar insanın öldüğü biliniyor. ARHM'ye göre, baskı döneminin kurbanları da bir o kadar: Franco darbesinin ilk günlerindeki idamlarda ölen 50 bin insan, hemen savaş sonrasında (1940-41) Cumhuriyetçilere dönük baskılar sonucu öldürülen 60 bin insan, 1944'e kadar cezaevlerine ölen 190 bin insan, Alman Nazi kamlarına ölüme gönderilen 5 bin insan... Gerçi, bunlara ilişkin resmi bir rakam yok ama bu tahminlere 300 bin siyasal mahkûmu (ki bu Nazi Almanya'sının tutuklu sayısına eşittir) ve sürgüne zorlanan 500 bin İspanyol'u dahil ederseniz Franco Diktatörlüğü'nün nasıl bir terör estirdiği daha net anlaşılır. ARHM 2000 yılında Prianza del Bi-erzo köyünde İç Savaş sırasında öldürülen birinin bulunması için bir aileye yardım ederek mezar açan bir grup arkeolog ve antropolog tarafından kuruldu. ARHM Başkanı Santiago Macias, kurbanın cesedini bulduklarında benzer hikayelerle başka ailelerin de kendilerine geldiğini ve böylece kayıp insanları bulma sürecine girdiklerini anlatıyor. "Kaybolanların yakınlarından veya tanıklardan cesedin nerede olabileceğine ilişkin ipuçları topluyoruz. Arşivleri tarıyoruz. Toplu mezarların nerede olabileceğini bilen insanlarla görüşüyoruz ve sonra o mezarları açmak için ekipler oluşturuyoruz. Aldığımız örnekleri DNA testi için laboratuvara gönderiyoruz ve tanımladığımız cesetleri de ailelere teslim ediyoruz" diyor. Macias'a göre İspanya'nın bin köyünden çoğunda böyle toplu mezarlar var: "Bazılarında 2-3 kişi gömülü, ama Burgos ilinde 50 ila 80 kişinin gömülü olduğu toplu mezarlar bulduk." Marcias da Tarihsel Bellek Yasası'nı alkışlayanlardan. ARHM'nin kurulduğu ve PP'nin iktidar olduğu 2000 yılında böyle bir yasayı hayal etmenin dahi mümkün olmadığını anlatıyor. Ancak, yasadaki toplu mezarların açılmasına "yardımcı olunacağı" ifadesine dikkat çekerek, "devlet bu işi kendi yapmayacak" diyor ve "Devlet kayıp insanları bulma işini üstlenmiyor. Oysa, bu bir insan hakları ödevi. İnsan haklarını garanti altına almak da devletin görevi, derneklerin değil. Daha alınacak çok yol var. Devlet merkezi bir kayıplar bürosu oluşturmalı ve tüm bilgiler orada toplanmalı. Biz bunu talep etmekten vazgeçmeyeceğiz" diye ekliyor. KOMÜNİZME KARŞI HAÇLI SEFERİ
ARHM ve asıl olarak Katolik bir nüfusa sahip olan İspanya'nın benzer diğer sivil toplum örgütleri Katolik Kilisesi'ni Franco Diktatörlüğü'ne verdiği aktif destek için özür dilemeye çağırıyor. 1936'da İç Savaş başladığında kilise Franco'nun askeri darbesini "Komünizme karşı bir Haçlı Seferi" olarak takdis etmişti. Piskoposlar da diktatörlüğün sözde parlamentosunda milletvekili sandalyesi kazandılar. Vatikan ise daha geçenlerde Cumhuriyetçilerin "zulmettiği" çoğu Franco yanlısı 400 kadar dindar İspanyol'u kutsayarak, İç Savaş sürecindeki tavrı sürdürdü. Bunu yaparken, Franco rejimi kurbanları hakkında bir tek söz bile etmedi. Diktatör Franco ve Falanjist önderlerden Jose Antonio Primo de Rive-ra'nın da savaşta ölen her iki taraftan 35 bin kişiyle birlikte gömülü oldukları "Şehitler Vadisi" (Valle de los Caidos) ile ilgili talebin yasada es geçilmesinin ardındaki neden İspanyol Katolik Kili-sesi'nin muhalefeti ve PSOE'nin dindar İspanyollarla arasındaki uçurumu derinleştirme korkusuydu. Yeni yasayı alkışlayanlar, Franco ve Rivera'nın mezarları kaldırıldıktan sonra vadinin bir "dehşet müzesi"ne dönüştürülmesini talep ediyorlardı ancak bu talep henüz gerçekleşecek gibi değil. Franco'nun Madrid yakınlarındaki Şehitler Vadisi'ne bakan bu anıt mezarı ve oradaki manastır zorla çalıştırılan binlerce cumhuriyetçi mahkûmun Dik-tatör'ün sağlığında kayaları oyarak oluşturdukları görkemli bir yapı. 150 metreyi boyundaki bir dev haçla da "taçlandırılan" mekan, her yıl Diktatör'ün ölüm yıldönümü olan 20 Ka-sım'da Francocuların toplandığı anma yeri aynı zamanda. Yeni yasa artık buradaki toplantı ve anma gösterilerini yasaklıyor ve yalnızca ibadete izin veriyor. Yasa, Şehitler Vadisi'ni, "İç Savaş'ta ve ardından gelen baskı döneminde öldürülen insanların onurlandırıldığı bir alana" dönüştürmeyi öngörse de, bu oldukça muğlak bir şekilde ifade ediliyor. Vadi'nin yasaya sevinen İspanyolları rahatsız eden yanı şu: Devasa harflerle yazılı "Tanrı ve İspanya için toprağa düşenler anısına" ifadesi Franco'nun Haçlı Seferi söylemini anımsatıyor ve manastırdaki keşişlerin arşivlerinde de vadide gömülü olanların kimliklerine ilişkin bir bilgi yok. Orada gömülü olan Cumhuriyetçilerin hemen tümü Franco zamanında ve ailelerinden izin alınmadan Vadi'ye götürüldüler ve mezarlarında da "Kimliği bilinmiyor" ibaresi yer alıyor. Kilise, Valle de los Caidos'un diktatörlüğün baskılarının sergilendiği bir müzeye dönüşmesine karşı çıkarken, bunun bir "propaganda" olacağını söylüyor. Ama, Francocu 400 kişiyi kutsamanın propaganda olup olmadığına aldırdığı yok. İKİNCİ CUMHURİYET'İN ÖĞRETİLERİ
Kısaca anımsatmak gerekirse, II. İspanyol Cumhuriyeti (1931-39) bir aydınlanma dönemiydi. Geri kalmış kırsal alanlarda yaşayanlar da dahil olmak üzere tüm İspanyollara kültürel faaliyetleri ve eğitim olanaklarını götürmeyi amaç edindi ve bunu neredeyse başardı. O sayede, laiklik, özgürlük ve eşitlik anlayışı İspanya toplumunda kök salmaya başlamıştı. Dönemin dünyaca tanımış Federico Garcıa Lorca veya Rafael Alberti İspanyol entelektüelleri de bu II. Cumhuriyet sürecinde aktif olarak rol aldılar. Kadınlara oy hakkı tanınması ve toprak reformu da dönemin en önemli atılımlarındandı. Franco'nun askeri darbesi işte böyle bir projeyi yok etti. Değişimden rahatsız olan iktidar odaklarının da desteğini alarak İspanya'yı 15 ve 16. yüzyılın emperyal fikirlerine, askeri bir rejime ve aşırı dinci değerlere geri taşıdı. Bunu yaparken de olağanüstü derin yaralara, insanlık trajedilerine yol açtı. Ancak, II. Cumhuriyet'e yol açan ilerici düşünceleri yok etmeyi başaramadı. Ünlü bir cumhuriyetçi sloganın da dediği gibi: "Bir üçüncü olmadan iki olmaz, bir kez daha Cumhuriyet!" ----------
Bizim de hatırlamamız gerekenler var! (También nosotros tenemos cosas que recordar) (BirGün 18/11/07)
----------
L. DOĞAN TILIÇ
Neleri unuttuk? Nelerden hiç söz edilmedi bize? Mirasçısı sayıldığımız Osmanlı'dan bugüne olup bitenlere bu sorular ışığında bakmaya çalıştığımızda epey uzun bir liste çıkar karşımıza. O kadar gerilere de gitmeye gerek yok. Bizim kuşağın etiyle kemiğiyle yaşadığı ve hâlâ yaralarını saramadığımız 12 Eylül... Hemen öncesinde yaşanan Maraş, Çorum, Sivas katliamları... Onların karşısına bir başka hayatın filizlendiği yer olarak çıkan Fatsa'nın maskeli operasyonlarla yok edilişi... Madımak'ta diri diri yakılışı Türkiye'nin aydınlık yüzlerinin... Hepsine ilişkin söylenen tek şey var bize: Unutun! İspanyol Parlamentosu'ndan 31 Ekim'de geçen "Tarihsel Bellek Yasası" oldukça öğretici. 35 yıllık bir diktatörlüğün ve ardından yaşanan geçiş döneminin bütün "unutma/unutturma" çabalarına karşın, belleğini tazelemeyi seçti İspanya, daha sağlıklı bir gelecek kurabilmek için. Genç İspanyol meslektaşım Andres Mourenza ile yasa üzerine konuşurken, elimde BirGün'de yazılarını da okuduğunuz sevgili Mithat Sancar'ın İletişim'den çıkan "Geçmişle Hesaplaşma - Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne" kitabı vardı. "Her insanın ve her toplumun bir geçmişi vardır. Bunun yanında bir de geçmişle ilişkisi. Bireyler ve toplumlar ya geçmişlerini hesaba katarak onunla ilişkilerini karşılıklı etkileşim içinde kendileri biçimlendirir ya da geçmiş kendisi harekete geçer, takip eder, bugünü işgal etmeye çalışır. Geçmişi görmezden gelme tutumunda (üretildikçe, geçmişin bugün üzerindeki etkisi artar; bir süre sonra bugün, korkulan ve kaçılan geçmişin bir ürünü haline gelir" diyor sevgili Sancar kitabın girişinde. Geçmişimizle ilişkimize ve bugünümüzün haline bakınca, saptamanın ne kadar yerinde olduğu görülür. Kitap İspanya Meclisi'nden geçen yasanın bizim için de ne denli öğretici olabileceğini düşündürttü bana. Andres'ten bu konuda BirGün için bir yazı yazmasını rica ettim. O da, sağ olsun, haber trafiğinin olağanüstü yoğunluğuna karşın, benim çevirmem koşuluyla, bu yazıyı kaleme aldı. Cumhuriyetçi savaşçılardan birinin, yasanın çıkışını Melis'te "İşte savaş şimdi gerçekten bitti" narasıyla karşılamasından esinlenerek, yazıya "İspanyol İç Savaşı'nın Son Muharebesi" başlığını koymuş Andres. Benzer son muharebelerin bizde de olması dileğiyle.
----------
Hatırlama politik bir eylemdir (Recordar es un acto político) (BirGün 19/11/07)
----------
SELÇUK CANDANSAYAR
| Hatırlamanın en büyük gücü, geçmişe değil şimdiye ışık tutmasıdır. Bugünün neden böyle bir 'bugün' olduğunu hatıralarımız aydınlatır. Dahası geçmişin nasıl hatırlandığı, geleceği biçimlendirecek eylemin fitilini ateşleyecek olduğu için de önemlidir. Hatırlama eylemi politik bir eylemdir bu yüzden. Egemenlik ilişkisinin kurulmasını, sürdürülmesini, yeniden üretilmesini sağlar hatırlamak. Bellek bir iktidar mücadelesi alanıdır. BirGün'ün pazar (dün) sayısında, Hatırla Sevgili dizisiyle ilgili geniş haber-röportajla, İspanya'da kabul edilen Tarihsel Bellek Yasası ile ilgili haber birlikte yer aldı. Altmış yıl önce 1936-39 arasında süren İç Savaş'tan sonra, 1975 yılında Franko'nun ölümüyle biten kırk yıllık bir faşist diktatörlüğün acısıyla sonunda "resmi" olarak da hesaplaşmayı kabul etti İspanya. Yasanın ne denli önemli olduğu artık bir avuç kalan Cumhuriyetçi savaşçıların yasayı 'İşte savaş şimdi gerçekten bitti' diye karşılamasından da anlaşılabilir. Yasa neden önemli? Çünkü yasa geçmişte gerçekten ne olduğundan öte, bugünü temizlemeye yarayacak. Geçmişte ne olduğu bir şekilde biliniyordu zaten. Ama gerçek gerçeğin iktidarı ele geçirmesi mümkün olmamıştı. Yasa aracılığıyla İspanya İç Savaşı ve Franko faşizmine karşı olanların hatırladıkları geçmiş, bugünün iktidarını ele geçirmiş olacak. İspanya'daki kamusal alandan, resmi dünyadan Franko faşizmini olumlayan her türlü iz silinecek. Bugünün gerçeği, elli yıla yakın süre boyunca resmi tarihi ve gerçek dünyayı elinde tutanların iktidarından kurtulacak. Devlet binalarından, meydanlardan, anıtlardan kısaca gündelik hayatın kamusal ve özel her alanından Franko faşizminin izleri temizlenecek. Artık o dönemin, kanlı, zalim, faşist bir diktatörlük olduğu 'resmi' olarak da kabul edilmeye ve 'hatırlanmaya' başlanacak. İspanya'da bu noktaya gelinmesi kolay olmadı. 1975 yılında biten diktatörlükten bugüne 32 yıl geçmiş. Bu süre boyunca demokrasiye geçiş sürecinin bazı ayrıntıları BirGün'öe A. Mourenza'nın yazısında da var. Bu otuz yılı aşkın süre boyunca İspanya İç Savaşı'nda gerçekte ne olduğunun anlaşılması için, savaşın ve diktatörlüğün nasıl hatırlanması gerektiği için de kıyasıya bir bellek savaşları sürmüş. İşte bu yüzden hatırlama politik bir eylem ve iktidar mücadelesidir. İktidarı ele geçirenler, egemenler ve ezilenler arasında süren bu eylem süreci, her tür iktidar mücadelesi gibi zorludur, sancılıdır. İktidarı elinde tutan, geçmişi sürekli kendine göre hatırlatmaya çalışarak, bu günü meşrulaştırmaya ve asıl bu günün egemeni olmaya çalışır. Bugünün egemeni olmanın vazgeçilmez ilkesi hatıralara da egemen olmaktan geçer. Türkiye'de geçmişi hatırlamaya çağıran her tür eylem, büyük tartışmalara neden oluyor. Hayır öyle olmamıştı, saptırmışlar, geçmişe saygısızlık ediliyor, hatırlatmak sana mı kaldı, hatıralara saygısızlık ediyorsun, bugünü aklıyorsun şeklinde sürüp giden tartışmalar hatırlamaya yönelik her tür girişimin karşısına çıkıyor. Yaralıyız çünkü; hem de hâlâ kanayan yaralarımızla, yalnızlaşmış, kimsesizleşmiş bir halde, bugünün çaresizliği içinde kan içindeyiz. Ruhlarımız kanıyor hâlâ. Örselenmeyle açılan yaralar, gerçekte ne olduğu, iktidara gelmeden kapanamaz. Hatırlamak, hatırlatmak eyleme çağırmaktır. Yaraları iyileştirmekten öte, geleceği kurabilmek için de hatırlamak gerekir. Hatırlamaya çalışma sürecinin de bir eylemlilik olduğunu bilmek gerekiyor. Yalnızca ben hatırlayabilirim tutumu anlaşılabilir ama yararlı değildir. Tersine yalnızlaştırabilir de. Tüm hatırlama eylemlerine yaralarımıza tuz basarak katılabilirsek, kızmadan, dışlamadan, her hatırlama çağrısına kendi anılarımızla katılarak bu mücadeleye dahil olmak gerekiyor. Hatıraları dondurmak ve dokunulmaz kılmak, hatırlama eyleminin önünü kesebilir. Yeter ki hatırlamak gerektiğinin fitili tutuşsun. Sonrası bir iktidar mücadelesidir, unutmayalım. |
|
1 comentario:
cum : me gustaría leer este artículo en castellano
Publicar un comentario